7 Haziran 2010 Pazartesi

Daha Uygardık

Dün akşam saatlerinde “NTVSPOR” kanalında 1958 İsviçre Dünya Kupası Maçlarının özet görüntüleri veriliyordu. Maçın oynananış biçimi (ataklar,defans kalecilerin eldivensiz oynaması) gerçekten günümüzden uzak bir anlayışla oynanıyordu; fakat dikkatimi çeken başka birşey ise tribünlerin günümüzden daha uygar olması,maçı seyreden taraftarların daha insan gibi insan olmaları idi. Fransa’dan, Almaya’dan,İngiltere’den, Brezilya’dan ve daha bir çok ülkeden gelen insanların maçı seyredişleri, giyimleri kuşamlarının günümüzden düzgün olması beni düşündürdü. Bayanlar şapkalarını takmış, erkekler takım elbiseler giymiş, çocuklar ise sanki bayram gelmişte bayramlıklarını giymişlerdi. Birde şimdiki zamana bakalım; İngiltere’den gelen o takım elbiseleri, şapkalı insanların yerlerini şimdi kavga çıkartan holiganlar, Almanya’dan gelenlerin yerlerini maçta olay çıkartan sahaya giren insanlar almış.

Bizim ülkemiz de dünyaya ayak uydurarak aynı şekilde değişim göstermiş. 30-40 sene öncesindeki maçlara bakalım. Aynı tribünde rakip takımın taraftarları birlikte oturup maç seyrediyorlar. Maçtaki en büyük küfür ise “Hakemin gözüne gözlük” müş! İnsanlar eskiden futbol seyretmeye giderlermiş, şimdi ise savaşa gider gibi maça gidiliyor. Tribün teröründe dünyaya ayak uydurmuşuz, peki futbol anlayışımızda dünyaya ayak uydurmuş muyuz, kendimizi geliştirmiş miyiz? Türkiye’de oynanan futbolun her geçen sene daha iyiye gidiyor olması; her zaman ayağa yerden paslar, göze hoş gelen futbol anlayışı, rakibin futbol oynamasına engel olacak anti-futbol taktiklerinin kullanılmaması, futbolcularda ve takım yöneticilerindeki centilmenlik ruhu ve bunun gibi sportif güzelliklerin hepsini de keşke tribünleri örnek aldığımız gibi örnek alsaymışız.

Peki bizim gerilememiz sadece bu konuda mı? Tabiki hayır, bunları sadece konuya güzel birer örnek vermek için yazdım. Bakın bakalım eskiden 1 Mayıs’lar nasıl kutlanırmış, insanlar birbirlerine nasıl davranırmış, işveren işçi ilişkisi nasılmış, insanlar insanlık mı yaparmış yoksa sadece kendilerini düşünürmüş. Çoğu zaman TV programlarında bunlar tartışılıyor. Kimileri köyden şehire göçün etkisi diyor, kimileri büyük kentteki stres diyor. Bence bunların hepsi palavra, işin özü şu: Bizim insanımızın başında kendisine yol gösterecek, toplumu daha ileriye götürecek bir lider olmadığı sürece kendini geliştirmeye çaba harcamıyor, çünkü bunları düşünmek istemiyor.

Bu bizim tarihimizde de böyle idi. Çanakkale Savaşını Atatürk olmadan kazansaydık, İzmir’i Yunanistan’dan Atatürk olmadan geri alsaydık ne olacaktı, Cumhuriyet ruhunu bu ülkedeki insanlara kim aşılayacaktı? Kimse. Bu saydıklarım Atatürk olmadan yapılsaydı (ki yapılmasının imkanı yoktu) başka bir Sevr antlaşması ile yine başka devletlerin kuklası olur onlara yalakalık yapardık. Bu millet başında Atatürk gibi bir lider olmadığı sürece geri kalmaya devam edecektir.

1 yorum:

Sezin dedi ki...

Senin neye sinirlerin bozuldu bakalım? Çok hoş ama bir o kadar da sert yazmışsın. Senden pek beklenmeyecek bir yazı olmuş. Kutlarım!