23 Haziran 2010 Çarşamba

Ada Sahillerinde Bekleme, Sonbahar'a Kadar Yokum...

Sizlerden gelen yoğun istek üzerine (!), Büyük Ada seyahatimizi yazıyorum. Bu başlığın sebebi nedir diyenlere: Sabredin, okuyacaksınız.

Evet efendim, geçen cumartesi sabahı, ben ve bir grup aksiyona muhtaç arkadaşım, adaya gitmeye karar verdik. Hesapta bisiklete binip çok eğlenecektik! Aslında eğlence kısmını başardıkta!

Neyse biz sabah saat 10.15 vapuruyla geçmeyi planladık adaya. Murat, ben ve çok sevgili kardeşim Gökçe, çok dakikizdir. Tam 10'da buluştuk iskelede. Ama diğer arkadaşları bekleriz gelmezler! Saat 10'u 14 geçe, saolsun bir tanesi düştü iskeleye! Neticede biz vapuru kaçırmış bulunduk. Baktık bir dahaki vapur 12.30'da. Biz de ne yapalım, bari motorla geçelim dedik.

Motora daha yarım saat varken iskelede ne yapılır? Tabiki çay içilir. Girdik bir yere, birer çay söyledik, 20 dakika geçti. Artık kalkalım bari dedik, bu vapur da kaçmasın. Koştura koştura iskeleye gittik. Aldık biletlerimizi. Tam binecekken Mustafa kaybolmasın mı! Kalkmasına kalmış 2 dakika, biz heryerde Mustafa arıyoruz. Bu arada zaten Mert henüz gelmemiş, yetişip yetişmeyeceği belli değil. Biz bari dedik binelim, Mustafa belki binmiştir biz görmeden, Mert de bir sonrakine yetişir. Tam hareket ederken neyse ki ikisi de yetişebildiler de, başladık yolculuğa...

Motorlar mantıklı vasıtalar. Vapur 1 saat sürerken, motor yarım saatte götürüyor.
Biz indik motordan, nasıl kalabalık. İpini koparan gelmiş :) Koşa koşa kiralık bisiklet aramaya giriştik. Gerçi her yer bisikletçi dolu da neyse!
İlk bisikletçi bizi kazıklamaya kalktı. Benim canhıraş çemkirmem sonucu, diğerine gidelim dedik. Diğeri bize ilkinin verdiği fiyatın 3'te 1'ini verince, bir anda hepimizin birer bisikleti oldu :)

Bu arada bir arkadaşımız (bulun bakalım hangisi :) bisiklete binmeyi bilmiyor! Ama ona da aldık birtane, en kötü aksesuar olarak kullansın diye! Ama arkadaşımızla 100 metre ilerleyemiyoruz! En sonunda ben, Murat, Mustafa, Mert dörtlüsü, önden gidelim, çevreyi kolaçan edelim, diğer iki arkadaş arkadan gelir dedik.

Heryer fayton kaynıyor. İnsanlara çarpıp yaralayanından tutun, birbirlerini sollayanına kadar. Biz sorduk soruşturduk, küçük ada turu yapalım dedik. Sonra da yemek yeriz.

O ada yokuşları neymiş öyle? Yanında 600 derece sıcaklık, üzerine de sayısız böcek, at boku ve kanatlı hayvan!!!
Yaklaşık 1 buçuk saatte, analarımızdan emdiğimiz sütler burunlarımızdan geldi. Murat'la ben zaten hantallıktan ölmüşüz, üçer kilo ter bıraktık yollarda.

Bir süre sonra, artık dönelim dedik, zira karınlar acıktı. İndik aşağıya, iskele tarafına. Diğer arkadaşlarımızla da buluştuk, bulduğumuz ilk yere oturduk. Oturduktan sonra farkettik ki, herkes pancar turşusu gibi kızarmış! Ama sorun nasıl kızarmak; Üzerimizdeki bluzların deseninde :)
Yorgunluktan bitmişiz, herkes çok acıkmış, önümüze gelen her yemeği söyledik ve büyük bir iştahla yedik. Ve bunun çok doğal bir sonucu olarak da sandalyelerimizde uyumalara kalktık! Zaten emin olun ki hepimiz için daha rahat bir pozisyon varsa, o da uzun oturmaktı çünkü bininci el bisikletlerimizin seleleri sayesinde o gün ve takibi 2 gün oturur pozisyona geçemedik!!!

En sonunda dedik ki bu böyle olmaz, biz gidip sahil kenarında birer çay içelim. İşte o ayağa kalktığımız saniyede adanın isminin neden BÜYÜK olduğunu anladık :)
Zor bela attık kendimizi sahil kesimine. Başta bizle küçük tura gelmeyen arkadaşlarımız Gökçe ve Bahadır, hala yaşlarının çok küçük olmasından mütevellit, daha da çok bisiklete binmeye karar verdiler.

Biz söyledik çayları, içiyoruz bir yandan da sohbet ediyoruz. Yaklaşık 1 saat sonra Gökçe ve Bahadır geldi. Bu arada en son 15 yaşımda bisiklete binmişim, doyamadım zevkine. Gökçe demezmi, gel biz biraz daha binelim diye! Ben tabi anında kalktım ama Gökçe, bisiklete binmeyi bilmediğini iddia eden ve düşme numarası yapan arkadaşımız (!) birkaç saat içinde yarışlara katılacak kıvama gelmiş!

Çooookk uzun lafın kısası, yorgunluktan bitmiş halde attık kendimizi motora. En son hatırladığım, hepimiz kollarımızın dışları yandı, bari içleri de yansın diye kolları çevirmiş güneşe, iki lafı biraraya getirip, muhabbet etmeye çalışıyorduk!!!

Sonbahar'dan önce adaya gitmem! :)

Hiç yorum yok: