30 Nisan 2010 Cuma

"Tüketim Çılgınlığı"

Tekrardan merhaba, uzunca bi aradan sonra yine sizlerleyim. Yaklaşık 2 haftadır bloga yazma fırsatı bulamadım. Hergün sabah 8 akşam 8 okula git gel canımı okudu valla:) kimseye yüksek lisans yapmayı önermiyorum insanı hayattan bezdiriyor:)

Havalar da artık iyice güzelleşti ne sıcak ne soğuk, çıkıp bi yerlere gidip havanın tadını çıkarmak istiyor insan. Ben çok fırsat bulamasam da en azından haftasonları çıkıp mutlaka bi yerlere gidiyorum daha doğrusu annem ve ablam gidiyor ben de mecburen gidiyorum:) Genelde AVM tarzı yerlere gittiğimizden haftasonları havaların da güzel olmasıyla inanılmaz kalabalık oluyor, tek bir yere gitsen bile en az 3-4 saatini alıyor hele bir de işin içine trafik ve bizimkilerin alışveriş çılgınlığı oldumu benim için işkence halini alıyor desem yeridir ama nedense bu duruma alıştım:) Zaten etrafa bakıyorum da herkes böyle tüm haftasonları her yer zibil gibi kalabalık adım atacak yer yok. Tabi bi de bir şeyler yemek isterseniz saatlerce aç kalabilirsiniz zira oturacak yer bulamıyorsunuz:).... Bu arada geçenlerde okulda sunum yaptıktan sonra 2 arkadaşla beraber oturup bi şeyler içelim dedik. Değişiklik olsun diyerekten okulun hemen yanında bulunan İstinye Park'a gittik.
Biraz dolandıktan sonra nerede otursak diye düşünürken arkadaşım Şirin dış mekanda bulunan cafe'lerden birine oturalım dedi. Biz de tamam dedik gittik ama sonra bende jeton düştü; İstinye Park'ın dış mekandaki yerler çok lüks ve inanılmaz pahalı! Biz de öğrenci olduğumuzdan bize uygun değil aslında ama çoktan oturmuştuk artık yapacak bi şey yoktu:)
Masa Restaurant diye bi yer var ora oturduk ve şöyle bi etrafıma bakındım millet sanki birbirinin kopyası gibiydi. Kızların nerdeyse tümü sarı saçlı, burunları estetik ve solaryumdan yeni çıkmış haldeydi:) Boyunlarında ise mutlaka şu meşhur Burberry atkılarından var sanki Kızılay dağıtmış gibiydi, herkeste var:)
Dışarıda park eden arabaları ise sırasıyla söylüyorum... 1 adet Ferrari 599 GTB Fiorano , 1 adet Maseratti Quattroporte, 3 adet Mercedes S class, 2 adet Porsche Panamera Turbo....ve daha bi sürü bunun gibi araçlar vardı. 150 bin euro'nun altındaki araçları almıyorlar heralde diye düşünüyordum ki bi de baktım arkada eski bi Tipo vardı, yolunu şaşırmıştı sanırsam:)
Bu arada oturduğumuz cafe'deki fiyatlardan bi örnek vermek gerekirse, en basitinden ufak bi fincan çay ve Türk kahvesi 6 TL, markette 25 kuruşa satılan Uludağ soda ise tam 7 TL idi. Gerisini siz düşünün. Bir kadehi (buraya dikkat şişe değil kadeh!) 75 TL olan içki vardı garip de bi adı vardı hatırlamıyorum:)
Yani uzun lafın kısası bu yeri pek tavsiye etmiyorum ama illa gidicem diyorsanız banka'dan kredi çekip gitmekte fayda var yoksa yandınız:)
Mekandan ayrılınca normal dünyaya geri dönüyoruz zaten, ne Ferrari var ne estetikli kızlar ne de başka bi şey, sizi bekleyen bi İETT otobüsü var o kadar:)

Bir başka yazıda tekrar görüşmek üzere şimdilik hoşçakalın...

28 Nisan 2010 Çarşamba

Roma

Bugün Roma'dan bahsetmek istedim nedense.(Nedeni, aslında sürekli Roma'yı düşünüp, orda yaşamak istemem ve aklımdan hiç çıkmaması mı acaba? :)

Benim için rüya şehir diyebilirim. Hayatımda İstanbul ve Bodrum dışında başka hiçbir şehirde yaşamak istemedim ama Roma'nın bana yaptığına bakın! Üstüne üstlük gittikten sonra ciddi şekilde hasta olup, ne gezdiğimden ne de yediğimden birşey anlamamama rağmen!

Tarihi dokusu mükemmel şekilde korunmuş, insana, hayvana ve bitkiye saygının olduğu medeni bir şehir. Düşünün ki, otobüs şöförlerinin çoğu bayan! Kırmızı ışıkta ruj tazeleyip saçlarını düzeltiyorlar :)
Sokaklarda oturup, çok güzel lazanya yiyip, çok hoş muamele görüyorsunuz. İtalyan erkeklerini buradan anlatmak istememem sizleri şaşırtmadı herhalde :) (Kadınları paçoz, hiç üzülmeyelim :)

Bir tek yapmak isteyip de yapamadığımız, insanların yaşadıkları evlerin içini görmek oldu. Bende de, Murat'ta da merak uyandırdı gerçekten. Ama herkesin Vespa kullanması ikimizin de çok hoşuna gitti.

Vatikan harika, göz alıcı! Gerçi Murat, saolsun canım benim, en tepesine çıkalım istedi ve ben o hasta halimle, kapalı alan fobimle, nefesim darala darala ve geri dönme şansı olmadan, en tepeye tırmandım. Tepede yaşıyormuydum yoksa yaşıyor numarası mı yapıyordum hala hatırlamıyorum!!!

Buradan anlatmakla bitecek gibi değil, kısa kesmek zorundayım. Ama bir şehre nasıl aşık olunursa, ben oldum! Umarım herkes gitme şansına sahip olur...

Sabah yürüyüşü..

Sabahları boş vaktim olduğu için, bir süredir yürüyüşe çıkabiliyorum. Saat 7 civarı evden çıkıp yaklaşık 1 saat yürüyorum. Çok fazla salon sporundan hoşlanmayan bir insan olarak söyleyebilirim ki, sabah yürüyüşü cidden çok rahatlatıcı bir olay. Eğer kafanız sorunlarla meşgulse veya canınız sıkkınsa, bunların tamamını olmasa da büyük çoğunluğunu atmanıza yardımcı oluyor. Ve yalnız kalıp düşünebilmenizi sağlıyor.
Müzik çalarımla birlikte ayakkabı eskitiyoruz  :) Genelde o saatlerde işe giden vatandaşlar dışında, kuru kalabalık olmadığından, önünüze çıkan kimse de olmuyor. Dolayısıyla bedava terapi gibi birşey.

Ancak şunu söylemeliyim ki, ben bunun akşam versiyonunu da denedim. O da aynı etkiyi yaratıyor.
Eğer benim gibi vakti olan arkadaşlar varsa, bence kesin denemeliler.
Sanırım bu aralar herkesin biraz rahatlamaya ihtiyacı var!

25 Nisan 2010 Pazar

Little Miss Sunshine

Bu dün gece izlediğimiz filmin ismi. Film 2006 yapımı, dolayısıyla biz izlemekte biraz geç kaldık. Hoş bir filmdi. Küçük kız çok şirin. Ara ara komik de geliyor. İzleyenler bilir, izlemeyenler izleyince öğrenir, dede karakterini Mazhar Alanson'un Hokkabaz filmindeki karakterine çok benzettim:)
İzlemeye değer diyorum..

Bodrum Bodrum...

Erken bir pazar sabahı, ben yine ayaktayım :) Michael Bubble dinliyorum. Bu adam gerçekten güzel söylüyor!

Artık yaz yaklaşıyor sanırım çünkü dün kısa kollularla dolaşabildik. Ancak şöylede bir durum var ki, herkes yaza bayılırken ben hiç hoşlanmıyorum. Sıcak beni pelte gibi yapıyor ve derimi sökesim geliyor. Ama ben okuldaykenki gibi veya annem gibi yazlıkçılar tabiki pek mutlu oluyor yaz mevsiminin gelmesinden! E tabi 4 ay Bodrum'da kalıp, yunuslar gibi bir hayat yaşayınca herkes sever değil mi?

Bence yaz mevsiminin sadece tatilleri güzel. Ne bileyim böyle mayolar ve şıpıdık terliklerle kumsala karşı oturup, tek aktivitenin sinek avlamak, güneşten bunalınca yellenmek ve denize girip ıslanıp çıkmak olduğu bir yaz düşüncesi bile beni heyecanlandırıyor !!!

E tabi bide Bodrum sokaklarında gezmek ve mümkünse her yaz Kenan İmirzalıoğlu'yla selamlaşmak :)

Herkese süper bir yaz diliyorum. En çok da kendime :) Ama şimdilik elimizdekilerle yetinmek mecburiyetindeyiz. Yani kısaca iyi pazarlar :)

23 Nisan 2010 Cuma

Toplu Taşıma Gişeleri

Evet arkadaşlar Sezin'in dediği üzere, gişedeki memurlar hatta gişeler artık kalktı. Ama Sezin'in görmediği başka bir yenilik daha var. O jeton ve bozuk para veren makinalar sadece 10 ve 5 lira kabul ediyor. E "benim yanımda 10 liram yok, ben istediğim yere gidemeyecek miyim şimdi?" derseniz de, 20 ve daha büyük banknotları bozan makinalar da getirmişler. Bütün paranızı koyuyorsunuz, size içinde 10 lira da olan bozulmuş paranızı veriyor!!!

İşte teknoloji budur :)

Halkın içinden bir ses: normal vatandaş :)

Bu arada dünkü işim Avrupa Yakası'ndaydı. Sabah karşıya deniz otobüsüyle geçtim. Okul biteli deniz otobüsü nedir unutmuşum! Okulu da özlemişim bunu anladım.
Neyse, demem o ki, deniz otoüsü normal vatandaşa - okuldayken öğrenci akbilimiz vardı zira - ne kadar pahalıymış! Ben, memur bana deniz otobüsünü satmak istedi zannettim, meğer tek kişilik bilet satıyormuş!

Akşam dönüşte ise vapura bindim. Vapur ucuz sağolsunlar! Bir de şahane bir yenilik gelmiş. Bir makina var. İçine bozuk yada bütün paranızı atıyorsunuz, size jetonunuzu ve eğer varsa para üstünüzü veriyor! Sanırım artık gişe memurları kalkmış, eğer yanlış görmediysem. Bayıldım bu işe :)

Öte yandan, pahalı ya da ucuz, deniz yolu kullanın. Sizi çekilmez trafik angaryasından kurtarıyor. Müthiş bir olay bence..

23 NİSAN

Evet arkadaşlar, herkesin 23 Nisan'ı kutlu olsun. Daha nice ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMLARI kutlayalım. Zaten hepimizin içinde büyümeyen bir çocuk yok mu? İşte o çocuk büyümemeye devam etsin, dünyayı saf gözlerle görebilmeyi becerelim.

Dün devlet dairesine işim düştü, Allah bir daha düşürmesin!!! Memurlar yolunu bulmuş yaşamanın, herkes işinin ehli olmuş maaşallah!!! İnsanlar kötülüükten beslenmeye başlamışlar. İyilik yapmak zor geliyor.

İşte tam da bu yüzden içimizdeki çocuksu iyiliği koruyalım.
Ve tabiki TÜRK BAYRAKLARIMIZI ASMAYI UNUTMAYALIM :)

22 Nisan 2010 Perşembe

Yorucu Bir Hafta

Merhabalar,

Uzun olmasada yeterince yorucu bir haftanın ardından evimde canım karımla beraber oturuyoruz. Vallahi ev gibisi yok gerçekten, uzatıyorum ayaklarımı mis gibi... :) Birde şu perşembe akşamları Aşk-ı Memnu denen dizi olmasa ne de güzel olacak. Bu arada herkesin 23 Nisan'ı kutlu olsun.

21 Nisan 2010 Çarşamba

Çok sevgili arkadaşım Duru'ya :)

Seni aramızda görmek ne büyük şeref efendimm!! Çok sevindim güzel yazılarının devamını bekliyorum. Benim kendi bloguma da bakmışsın. Ben çalışmalarıma devam ediyorum. Görüştüğümüzde hazırlarım sana aynılarından. (Güya tek yapıcaktım hepsinden:) Ama seninkilere birazcık farklılıklar katarım.
Kocaman öptüm seni canımm...

Tebriklerrr...

TebriKLeR....Öncelikle çok güzel olmuş. Herkesin eline sağlık = ) Bende sezine uzun zamandır yazmak için zaman bulamadım biliyorum ama nihayet başardım =) Bayıldım istiorum yaka ignelerinden pembe kareli ve balerinli olan benim olmalıı!!!! Sezineee duyurulur... =)

20 Nisan 2010 Salı

Domates Ekim Ayı !

Herşey pazarcıların beni kazıklamasıyla başladı :) Gerçi kazıklandığımı ben anlamadım, Murat anladı ama olsun neticede anladık. Olaylar şöyle gelişti:
Biz her cumartesi sebzelerimizi almak için pazara çıkıyorduk Murat'la. (Bu arada herkese tavsiye ederim çünkü pazardan aldığınız sebzelerle taze ne demekmiş anlıyorsunuz.) Neyse bir cumartesi sabahı daha, biz düştük pazar yoluna. Her zaman aldığım, artık beni tanıyan pazarcı kardeşlerim var, ben dosdoğru onların tezgahlarına gidiyorum, başlıyorum seçmeye. Neyse tarttırıyorum aldığımı, e tabii pazarlıksız olmaz bu işler.
Onlar da bana alıştıklarından indirim yapıyorlar, ya da ben öyle zannediyorum! O gün Murat dedi ki; Sezin bunlar zaten sana indirim yaptık dedikleri fiyattan satıyorlar herkese, sana önce fiyatı fazla söylüyorlar!!!

Ben tabi yıkıldım :) Adama dedim ki, kendi domatesimi yetiştireceğim ve sana muhtaç olmayacağım.
Adam bana demez mi, abla yetiştir getir beraber satalım!!!

O hafta domates tohumu aldım, bir süre bekleyip ektim (bu arada uzun süredir manavdan alış-veriş yapıyoruz :). Bugün yetişen domates fidelerimi şaşırtacağım yani başka saksılara ekeceğim. Ustam olan anneannem eşliğinde!

Artık olursa domateslerim, fotoğrafını çeker koyarım bloguma :)

19 Nisan 2010 Pazartesi

FLASHFORWARD !

Flashforward'ı ise herkese tavsiye ederim gerçekten güzel bir dizi. Kimi zaman aralar sıkıcı gelse de, genellikle baya sürükleyici. İzleyin :)

LOST !

Bu arada Lost'u izleyen varsa tahminimce benim duygularımı paylaşıyordur. Bu sezon başında dizi artık sıkmaya başladı diyordum ki, gerçekten ilk sezon gibi tekrar sürüklemeye başladı. Bu aralar çok heyecanlı ilerliyor. İzlemeyen varsa vah yazık!

Haftasonundan sonra..

Çok korkunç trafikli bir pazardan sonra yeniden beraberiz. Şu İstanbul'da olan Ralli Şampiyonası yüzünden sahil yolu inanılmaz tıkalıydı! Geri dönüşte ise Bu sefer Fenerbahçe yüzünden Bağdat Caddesi felçti!
Uzağa gitmek zorunda olmayanlara sözüm: kısa mesafelere arabayla çıkmayın. Ama yok eğer ben illa trafikte kahrolmak, aç susuz saatlerimi boşa harcamak istiyorum diyorsanız çıkın!
Artık İstanbul bir miktar çekilmez mi oldu ne? Ah emeklilik... :)

17 Nisan 2010 Cumartesi

Estetik Ameliyat :D

Evet arkadaşlar, daha yeni doğmuş bir bebeğin estetik yaptırması misali, biz de blogumuzun çehresini yeniledik !!!
Bu renkler bizim içimizi açtı, bizi adeta emekliliğimizi geçireceğimiz sahil kasabasına götürdü :)
Umarız herkes beğenir..

Ah bu erkekler :)

O zaman al sana Murat: Ben de Wİİ den bahsedeceğim :)
Arkadaşlar ben yaklaşık 2 senedir koyu bir Wİİ fanatiğiyim. Harika bir alet, oynaması çok zevkli, herkese tavsiye ederim. Şimdi sizlere birkaç güzel özelliğini tanıtayım:

Öncelikle klasik oyun konsollarından en önemli farkı oyun oynarken koltuğunuzda oturmuyorsunuz. Sizi zorlada olsa hareket ettiriyor:)
İkincisi iki kişi oynuyorsanız gerçekten çok zevkli ama hırsları bir kenara bırakın yoksa kavga çıkabilir:)
Üçüncüsü Wİİ Motion Plus diye bir alet çıkardı. Siz bunu controllerınızın altına takıyorsunuz ve örnek olarak gerçekten bowling oynarken verdiğiniz falsoları verebiliyorsunuz. Çünkü alet çok hassas.


Ben Wİİ nin birçok ürününü kullanıyorum (step tahtası, wii motion plus..). Hepsinden çok memnunum. Verdiğiniz paraya değer.

Bu arada global hava durumu ve haberleri takip edebiliyorsunuz zira internet bağlantısı var.
Son aldığım oyunsa, Wİİ Sports Resort. Ok atmadan masa tenisine, bisikletten kanoya birçok oyun mevcut. Arkadaşlarla eğlenceli bir haftasonu geçirmek için birebir :)

Wİİ Fit Plus ise diğer aldığım yeni oyun. Bileniniz varsa eskisinde teker teker hareketleri seçmeniz gerekiyordu. Bunda ise kendinize bir program belirleyip ara vermeden uygulayabiliyorsunuz. Sıkı ter attırıyor ve kalori hesabı yapıyor:) Varsa evcil hayvanınızın da kilosunu ölçüyor!


Herkes almalı :)

Ah bu kızlar :)

Eşim Sezin bir önceki yazımı yazdıktan sonra beni kemirdi, ben de oyunlar ve teknolojiden farklı bir konuya değinmek istedim. Geçen haftalarda Fabrikanın Bağdat Caddesi'ndeki mağazasındaydım. Bir gömlek birde ceket aldık; cektin kumaşı her ne kadar biz cahillere naylon gibi gözükse de özel yapım bir kumaşmış. Fiyatlar ortalamın biraz üzerinde fakat gerçekten kaliteli ürünler var. Özellikle İtalyan kesim takım elbiseleri tercih ediyorsanız mutlaka Fabrika'ya uğramanızı tavsiye ederim.

Güzel bir gece...

Dün akşam, biz Kadıköy Anadolu Liseli'lere özel bir akşam yaşadık. Emre Kınay ve Ahu Türkpençe'nin oynadığı "Sondan Sonra" adlı oyundaydık. Derneğimiz, bize özel bir organizasyonla oyunu indirimli sahneledi. Bir mezunla birlikte bilet alırsanız herkese indirimliydi. Oyun gerçekten çok başarılı bir oyundu. İki oyuncumuzun da performansı izlemeye değerdi. Oyunun bitiminde Emre Bey şöyle bir istekte bulundu: "Lütfen bize yardımcı olun çünkü çok zor bir zamandan geçiyoruz ve sahnemizin perdelerini açık tutmak için çok çaba sarfediyoruz."

Emre Kınay'ın sahibi olduğu DURU TİYATRO Kadıköy Anadolu Lisesi'nin -eskiden bizim kütüphane ve konferans salonumuz olan- Kadıköy Anadolu Lisesi Kültür Merkezi'nde hizmet vermekte.

Kısaca, tiyatrolarımızı yaşatalım. Tiyatroya gidelim ve arkadaşlarımızı gitmeye teşvik edelim. Biz oyunu çok beğendik. Oyun bir süre daha sahnelenmeye devam edecek, bilgilerinize...

BattleField Bad Company 2

Selam gençler ve kendini genç hissedenler. Bu yazımda sizlere Bad Company 2 adlı oyunun PS3 versiyonundan birazcık bahsetmek istiyorum. Aslında oyunun single player bölümünü hiç oynamadım o yüzden daha çok multiplayer kısmı üstünde duracağım.

Öncelikle şunu belirteyim eğer Modern Warfare 2'yi çok beğendiyseniz bu oyuna bayılacaksınız çünkü oyunda savaş hissi gerçekten çok iyi verilmiş. Multiplay kısmında sadece bireysel bir asker olarak değil dilerseniz bir squat'a katılarak -ki bunu şiddetle tavsiye ederim- tam bir takım oyunu oynuyorsunuz. Oyunda 4 adet class bulunmakta. Bunlar; Assault,Engineer, Medic ve Recon. Assault class'ı bildiğiniz asker takımı alır eline silahı bodoslama olarak savaşa dalar, enginner takımı ise daha çok teknik bir class; bunlar yollara mayın yerleştirip, kullandığınız araçları onarabiliryorlar, medic ise isminden anlaşılacağı gibi can kurtaran arkadaşlarımız fakat medic diyip geçmeyin çok güzel silahları var. Reconlar ise (benim kullandığım sınıf) sniper takımını oluşturuyorlar. Bunlar hem düşmanı uzak mesafeden avlayıp aynı zamanda spot özelliği ile gördükleri düşmanları diğer takım arkadaşları için işaretleyip yardım sağlayabiliyorlar.



Oyunda birçok aracı kulanabiliyosunuz, tanklar, helikopterler, ATV'ler ve Hammer'ler... Aynı anda bir araca iki yada daha fazla kişi binip hem primary hemde secondary gunları kullanabiliyorlar. Oyunun en güzel özelliği ise görebildiğiniz herşeyi yakıp yıkabiliyorsunuz. Örneğin bir binanın içindesiniz ve pencereden düşman avlıyorsunuz eğer sizi fark ederlerse bir tank topu ile binayı kafanıza yıkabilirler. Yani aynı siperde fazla kalmanız size ölümden başka birşey getirmez. Oyunda 4 ayrı mod bulunmakta; Rush ve Squat Rush'ta ilk roundda belirlenen noktaları bomba kurup patlatmanız ikince roundda ise bu noktaları savunmanız gerekiyor. Diğer Modlar ise Conquest ve Squat Conquest: bu modlar ise capture and hold mantığına dayalı.

Oyundaki grafikler çok başarılı, sesler ise gerçekten inanılmaz, sizi gerçektende tam bir savaş atmosferine sokuyor. Top sesleri,mermilerin ıslık çıkartan sesleri gerçekten başarılı. Oyundaki silahlar ise gerçek hayattan alınma ve fizik kuralları geçerli. 500 metren bir adama headshot yapmak istiyorsanız biraz yukarı nişan almanız gerekiyor çünkü her silahın mermi düşüş oranı(mermi hızı/yer çekimi) farklı. Puanlama sistemi ise her class için ayrı olarak düzenlenmiş. hangi classta oynuyor iseniz punlarınız o class için geçerli oluyor ama fazla zor değil. Benim şu anda toplam oynama sürem 5 saat ve recon class'ında sadece 2 silahı açamadım.

Sizlere son tavsiyem ise oyunu mutlaka bir headset ile oynamanız.(bunun için PS3'ün headsetini tavsiye ederim.). Çünkü squat olarak oynuyor iseniz mutlaka hep birlikte hareket etmelisiniz ve bunun içinde iletişim şart.

Bir sonraki yazımda görüşmek üzere....

misssezin tasarımlarım :)

Evet yaptıklarım bayaa beğeniliyor sanırım çünkü bugün yine bir arkadaş grubuma çok sayıda satış yaptım :)
Yeni tasarımlarımın fotoğraflarını bu hafta içi sizlerle de paylaşmayı düşünüyorum. Herkese kucak dolusu sevgiler...

Men's Fragrance... Drakkar Noir & One Million

Nihayet blogumuza bir şeyler yazma fırsatı bulabildim. Bu yazıda kendi kullandığım ve erkeklere özellikle tavsiye edeceğim 2 parfümden bahsetmek istiyorum.Malum binbir çeşit koku ve marka olduğundan seçim yapmak başlı başına bir dert. Ben de parfüm seçimimde ince eleyip sık dokuyorum ve bu yüzden de çok çeşitli parfüm kullanmam.
İlk olarak sizlere Paco Rabanne One Million'dan bahsetmek istiyorum.Yeni çıkan bir parfüm aslında 2008'de çıktı fakat ben bu mükemmel kokuyu bir kaç ay önce keşfedebildim. Daha çok baharatlı bir esansa sahip ve keskin bir kokusu var, kış mevsimi için çok ideal bir seçim ve oldukça kalıcıdır. Kesinlikle denemenizi tavsiye ederim, bunu beğenmeyen birinin olacağını sanmıyorum. Harika bir koku anlatılmaz yaşanır:) Ayrıca şişesi de çok enteresan altın külçe şeklinde yapmışlar zengin bir görüntüsü var:)
Birçok kozmetik dükkanında bulabilirsiniz. 100 ml olanın fiyatı 125 TL civarı. Ben ise tester olanını aldım çünkü testerların kokusu daha kalıcı:)


Veee gelelim diğerine. Bu parfüm ise benim favorim... Guy Laroche Drakkar Noir. Bu parfümü duymamış olabilirsiniz fakat kendisi aslında 25 yıllık bir parfümdür ama ne yazık ki Türkiye'de satılmıyor, böyle bir koku nasıl burada satılmıyor hayret doğrusu. Bu parfümü alan asla pişman olmaz kesinlikle mükemmel ötesi bir parfüm ve Türkiye'de bilinmediğinden dolayı çok az kişide olması da bir avantaj. Kokusunu saatlerce koklasanız bıkmazsınız o derece müthiş. One Million'a göre daha hafif ve az kalıcıdır, yaz için idealdir. Alın deneyin ve parfüm neymiş görün:)
Tabii zevkler ve renkler tartışılmaz neticede beğeni meselesi ama bu iki parfümü özellikle de Drakkar Noir'i beğenmeyeni görmedim.Bunu ise strawberrynet.com'dan veya Free Shop'lardan temin edebilirsiniz. Ayrıca bunu Kofre olarak da satın almanız mümkün.
Neyse yazımızı çok uzatmayalım, sizlere kendi tavsiye ettiğim 2 ürünü tanıttım eğer ki bi faydamız olduysa ne mutlu bana:)

15 Nisan 2010 Perşembe

Fiyat soranlara:

Murat Bey'in yazdıklarına yorum yapmadan evvel, blogumuza üye olabilirseniz pek sevgili Cansın Beyefendi, biz kullarınızı daha da sevindirmiş olursunuz :)

Zihni Sinir:)

Çok harika bir projem var arkadaşlar: Hani araba kullanırken yol ayrımlarına geliyoruz da, bazı az eğitilmiş trafik canavarları yol vermiyorlar ya, işte bunun için bir fikir ürettim. Herkesin OGS sine webcam gibi bi kamera takılsın, kim kaç kez karşısındaki sürücüye yol verirse, o kadar kendi geçme hakkı olsun. Yol vermeyenler yol alamasın. Zorla alırsa ceza yazılsın! Bence süper bi fikir. Bayan sürücüler için amme yardımı da denebilir tabi:)

Yok ben pek sorun yaşamıyorum da yol alma konusunda(gerektiği zaman onlardan daha maganda olurum, acımam!) ama kibar sürücülerimiz İstanbul trafiğinde heba oluyor!
Maksat memleket kazansın:)

14 Nisan 2010 Çarşamba

Yakında Sizlerleyim...

Efendim blogun 4 yazarından biriyim lakin şu ana dek pek bi şey yaptığım söylenemez. Başımda tez diye bi musibet olduğundan mütevellit ilgi alanlarımı paylaşma fırsatım olmadı.
En kısa sürede siz sevgili blog okuyucularımızla buluşmak üzere şimdilik hoşçakalın. Şu an için sizleri Sezin & Murat ile başbaşa bırakıyorum. Bekleyin beni...

Ah erkekler vah erkekler :)

Erkeklere ilgi alanlarınızla alakalı yorum yazın dedik, eşim saolsun döktürmüş:) Allah ömür versin, elektronik özel ilgi alanıdır, alır, aldırır, yeni çıkanları almazsa çıldırır :)
Ya diğer beyefendi arkadaşımıza ne demeli? Bitirme teziyle boğuşurken bizi unuttu!!
Mustafaaaa, evdemisin arkadaşım? Bi ses ver!!!

Çok yorucu gün..

Bugün benim için tam mesai oldu! Sabahtan beri sokaklardayım. Bugün üç şey paylaşmak istiyorum:

1) Optimum outletteki Media Markt gerçekten büyük ve bu aralar DVD lerde ciddi indirimler var(oraya özel değil tabiki, her Media Markt'ta aynı durum söz konusu:)
Benim bugünkü tercihim Engin Günaydın ve Binnur Kaya'nın oynadığı Vavien. Sinemada gitme fırsatı bulamadım, o yüzden şimdi DVD'de izleyeceğim. Çok merak ediyorum açıkçası çünkü çok konuşulan bir film.

2) Bergüzar Korel ve Tolgahan Sayışman'ın oynadıkları Aşk Geliyorum Demez denen film. Hafif ama eğlenceli olabilir. Denemekte fayda var.

3) Riyad'ın Kızları diye çok enteresan bir kitap. Olaylar Suudi Arabistan'da geçiyor. Orada yaşayan genç kızların hayatlarını anlatıyor. İlginç olan ise şu: Bu kitap Suudi Arabistan'da yasaklanmış. Fakat Batı Dünyası da çok ilgi göstermiş bu kitaba. Çok kalın olmayan bir kitap, okuması da zevkli. Tek problem Arapça isimlere alışkın olmadığımız için karakterler karışabiliyor:)

Haftalık kültür ve sanat notlarım şimdilik bu kadar:) Yeniden görüşmek dileğiyle efendim, esen kalın!

13 Nisan 2010 Salı

misssezin ürünleri





WD TV & WD LIVE TV



Merhaba gençler ve kendini genç hissedenler. Bugünkü ikinci yazımda çok severek kullandığım ve boyuna göre çok büyük işler yapan Western Digital'ın WD TV adındaki media oynatıcısı hakkında sizlere bilgi vermek istiyorum.

WD TV kurulumu olduça basit olan ve kullanması kurmaktan dahada basit olan olaydır. Ne biçim cümle oldu böyle :) Özetle cihaz, herhangi bir hafıza kartı yada harici disk bağlandığında(FAT32 yada NTFS), bu diskin içindeki bütün multimedia dosyaları sizlere gösterebiliyor. Müzik ve fotoğrafların dışında en büyük özelliği ise kullanılan birçok video formatlarını desteklemesi. Cihaz bir DVD oynatıcıdan çok daha küçük yaklaşık boyutları 10cm x 10cm x 4cm.

Cihazı ister HDMI kablo ile isterseniniz composite kablo ile televizyonunuza bağlayabilirsiniz fakat size tavsiyem tabiki HDMI çıkışını kullanmanız. Ayrıca ev sinema sisteminiz var ise WD TV'yi optik çıkış ile sisteminize bağlayabilirsiniz fakat unutmadan geçmek istemem ki Optik ses çıkışı sadece 2.0 DTS desteği sunmaktadır.Eğer TV'niz 1920x1080 24p (24Hz)'yi destekliyor ise cihazının ayarlarından bu çıkış modunu ayarlayarak en iyi görüntü kalitesini yakalayabilirsiniz. WD TV görüntüleri UpScalederek daha iyi bir seyir keyfi sunmakta. Videolarınızı alt yazı ile seyretmek için ise videonun adı ile altyazının adını aynı yapmanız gerekmekte.

WD TV iki ayrı versiyon olarak satılmakta. Biri standart olan ve sizlere anlattığım WD TV, diğeri ise WD Live TV. WD Live TV'nin tek artı özelliği olarak Eternet Kartının bulunması. Eternet kartı ile cihazı modeminize bağladığınızda internet erişimi olarak YouTube bağlanabilirsiniz. Ama bu versiyonun bence en büyük özelliği modeminize başka bir cihaz da bağlı ise bu cihazdaki bütün multimedia dosyalarınıda görebilmeniz.


Çıkışlar : 1xHDMI(1.3), 1x Composite AV
Girişler : 2x USB 2.0 (Bir yand, bir arkada)
Video formatları : MPEG1/2/4, WMV9,AVI(MPEG4,XVid,AVC),H.264,MKV,MTS,TP,TS
Resim formatları : JPEG, GIF,TIF/TIFF,BMP,PNG
Ses formatları : MP3, WMA, OGG, WAV/PCM/LPCM, AAC, FLAC, Dolby Digital, AIF/AIFF, MKA
PlayList : PLS, M3U, WPL
Altyazı : SRT, SMI, SUB, ASS, SSA

WİİSTATION


Evet yanlış duymaydınız Sony PlayStation,NintendoWii'nin yakaladığı satış oranlarına yetişmek için PS3'için PS Motion-Control'ı 2010 yılının sonbaharında piyasaya sürmeye hazırlanıyor. Cihaz biraz garip gözükmekte örneğin, üzerinde bulunan baloncuk benzeri cisim, cihazı üçüncü boyutta hareket ettirdiğinizde yanmaya başlıyor. Üzerinde bulunan düğmeler ilede oyuncuya kullanım kolaylığı sunmakta. PS Motion-Control, Wii'de olduğu gibi bir Nunchuck benzeri aparat ile de kullanılmakta yada aynı anda 2 adet motion-control'u kullanabilmektesiniz. Oyunlarda yeni bir çığır açacak(Sony'nin iddası) bu controller'ı kullanabilmeniz için bir adet PS EyeCam'in sahibi olmanız gerekmekte.

Yeni bir gün...

Eveet herkese günaydınlar :) Pırıl pırıl bir salı sabahı değil mi kardeşş? Lakin ben henüz hava aydınlanmadan gözlerimi açıp içtimaya hazırlandığımdan(!) bana şu an öğle vakti gibi adeta! Murat ve benim mesaimiz erken başlıyor malum.

Ben öncelike dünün şanslı izleyicilerini açıklamak isterim: Birincimiz pek değerli Sayın Pelin Hanım, ikincimiz ise pek muhterem Sayın Ömer Bey. Kendilerini, gençleri çizdikleri bu irfan dolu yolda yalnız bırakmadıklarından dolayı tebrik eder, diğer uzun oturan, geleceğin izleyicileri olacak arkadaşlarıma da seslenirim: Hey arkadaş! Senden de aynı performansı bekliyorum :)

Şimdi İspanyolca çalışmak suretiyle bir süre çekiliyorum. Ama durmak yok, yola devam! Yorumlarınızı bekliyorum.
Herkese bol kazançlı günler :)
Haydi bakalım başlıyoruz :)