30 Nisan 2010 Cuma

"Tüketim Çılgınlığı"

Tekrardan merhaba, uzunca bi aradan sonra yine sizlerleyim. Yaklaşık 2 haftadır bloga yazma fırsatı bulamadım. Hergün sabah 8 akşam 8 okula git gel canımı okudu valla:) kimseye yüksek lisans yapmayı önermiyorum insanı hayattan bezdiriyor:)

Havalar da artık iyice güzelleşti ne sıcak ne soğuk, çıkıp bi yerlere gidip havanın tadını çıkarmak istiyor insan. Ben çok fırsat bulamasam da en azından haftasonları çıkıp mutlaka bi yerlere gidiyorum daha doğrusu annem ve ablam gidiyor ben de mecburen gidiyorum:) Genelde AVM tarzı yerlere gittiğimizden haftasonları havaların da güzel olmasıyla inanılmaz kalabalık oluyor, tek bir yere gitsen bile en az 3-4 saatini alıyor hele bir de işin içine trafik ve bizimkilerin alışveriş çılgınlığı oldumu benim için işkence halini alıyor desem yeridir ama nedense bu duruma alıştım:) Zaten etrafa bakıyorum da herkes böyle tüm haftasonları her yer zibil gibi kalabalık adım atacak yer yok. Tabi bi de bir şeyler yemek isterseniz saatlerce aç kalabilirsiniz zira oturacak yer bulamıyorsunuz:).... Bu arada geçenlerde okulda sunum yaptıktan sonra 2 arkadaşla beraber oturup bi şeyler içelim dedik. Değişiklik olsun diyerekten okulun hemen yanında bulunan İstinye Park'a gittik.
Biraz dolandıktan sonra nerede otursak diye düşünürken arkadaşım Şirin dış mekanda bulunan cafe'lerden birine oturalım dedi. Biz de tamam dedik gittik ama sonra bende jeton düştü; İstinye Park'ın dış mekandaki yerler çok lüks ve inanılmaz pahalı! Biz de öğrenci olduğumuzdan bize uygun değil aslında ama çoktan oturmuştuk artık yapacak bi şey yoktu:)
Masa Restaurant diye bi yer var ora oturduk ve şöyle bi etrafıma bakındım millet sanki birbirinin kopyası gibiydi. Kızların nerdeyse tümü sarı saçlı, burunları estetik ve solaryumdan yeni çıkmış haldeydi:) Boyunlarında ise mutlaka şu meşhur Burberry atkılarından var sanki Kızılay dağıtmış gibiydi, herkeste var:)
Dışarıda park eden arabaları ise sırasıyla söylüyorum... 1 adet Ferrari 599 GTB Fiorano , 1 adet Maseratti Quattroporte, 3 adet Mercedes S class, 2 adet Porsche Panamera Turbo....ve daha bi sürü bunun gibi araçlar vardı. 150 bin euro'nun altındaki araçları almıyorlar heralde diye düşünüyordum ki bi de baktım arkada eski bi Tipo vardı, yolunu şaşırmıştı sanırsam:)
Bu arada oturduğumuz cafe'deki fiyatlardan bi örnek vermek gerekirse, en basitinden ufak bi fincan çay ve Türk kahvesi 6 TL, markette 25 kuruşa satılan Uludağ soda ise tam 7 TL idi. Gerisini siz düşünün. Bir kadehi (buraya dikkat şişe değil kadeh!) 75 TL olan içki vardı garip de bi adı vardı hatırlamıyorum:)
Yani uzun lafın kısası bu yeri pek tavsiye etmiyorum ama illa gidicem diyorsanız banka'dan kredi çekip gitmekte fayda var yoksa yandınız:)
Mekandan ayrılınca normal dünyaya geri dönüyoruz zaten, ne Ferrari var ne estetikli kızlar ne de başka bi şey, sizi bekleyen bi İETT otobüsü var o kadar:)

Bir başka yazıda tekrar görüşmek üzere şimdilik hoşçakalın...

1 yorum:

Sezin dedi ki...

çok iyi yaa :)