6 Temmuz 2010 Salı

Galata, Taksim ve Tramvay...

Geçen hafta çok yakın bir arkadaşımla, daha önce çok fazla gezme fırsatı bulamadığım Galata'ya gittim. Ve neler kaçırdığımı gördüm.
   Her ne kadar yağışlı bir hava olsa da, hatta biz şemsiyelerimiz olmadan çıplak ayakla dolaşıyor olsak da, çok hoş bir gün yaşadık.

  Hep Taksim'e, İstiklal Caddesi'ne gideriz de, aklımıza Cihangir taraflarını dolaşmak gelmez. Asıl tarihin, o sokaklarda yaşadığını söylemeden geçemeyeceğim.

Seyahatimiz (!) öncelikle nostaljik tramvay ile başladı. (Bin yıldır gittiğim Taksim'in arka taraflarında kaybolduğumu saymazsak tabii! Gerçi HaberTürk'ün binasıyla tanıştım!)

Küçükken binip binmediğimi hatırlayamasam da, kendimi ilk kez binmiş gibi hissettim. Hafta içi erken bir saat olmasından ötürü, tramvay neredeyse boştu. Çok keyifliydi, gülümsemekten ağzımı toparlayamadım, birazcık da köyden indim şehire havası yarattım :)

Daha sonra Tünel Durağı'nda indik. Aşkımın müzikal enstrümanlara düşkünlüğü sebebiyle, daha evvel çokça oralarda bulunmuştum! Pek yabancısı sayılmam yani!
Galata Kulesi'ne doğru yürümeye başladık. Olmazsa olmaz yağmurumuz da, müthiş gök gürültüleriyle başladı!

Yayan olduğunuzda herşeyi daha farklı görüyorsunuz. Arabayla giderkenki gibi olmuyor. Dolayısıyla biz de, muhteşem tarihi eser binaları ve eski sokakları görme fırsatını yakalamış bulunduk.
Tahmin edemeyeceğiniz kadar çok butik var. Artık insanlar mağazalardan alış-veriş yapmayı bırakmaya başlamışlar sanırım, çünkü benden başka herkes bu butiklerden haberdarmış!

İkinci el satan butikler, tasarımcıların butikleri, çokça enteresan, aklınıza gelmeyecek eşyalar üretenler... İçeriler cıvıl cıvıl. Bazıları gerçekten tasarımcılar ve tasarımdan anlıyorlar. Bazılarıysa ebeveynlerinin onlara sundukları iş imkanı sayesinde mağaza içinde dolanan yeni yetmeler.
Dükkanlar avuç içi kadar, bizim görmeye alışkın olduğumuz, örneğin bir Dolce&Gabbana gibi ferah değil. Ama insana kendi köyünü hatırlatan bir havaları var!

Ayaklarımızın yürümekten su toplaması sonucu, saatler sonra küçük seyahatimiz tabiiki Balık Pazarı'nda son buldu. Senelerdir Murat ve ben, Taksim'e gidip de bir tek şeyi yapmadan dönemeyiz: Kokoreç, bira, midye :)
Bu sefer muhteşem üçlüydük ve harika bir akşam yemeğinden sonra evlerimizin yolunu tuttuk.

Hiç değişmeyen şeyler de kimi zaman güzel olabiliyor. Mesela Taksim, Çiçek Pasajı, Balık Pazarı gibi. Ömrümüzün sonuna kadar yaşamak isteriz. Özellikle de nostaljik tramvayı :)

Hiç yorum yok: